Doğal güzellik itibariyle çok zengin bir ildir. Çünkü il toprakları üç
ayrı havza ve değişik iklim bölgelerine yayılmış ve toprakları yüksek
sarp ve derin vadilerle parçalanmıştır. III. zamanda yoğun kırılma ve
kıvrımların olması, çeşitli birleşimlerle temel kaynakların oluşmasını
sağlamıştır. Diğer taraftan suda direnci az olan tuzlu ve kalkerli
yüzlerin aşınması ile ilginç yeryüzü şekilleri ortaya çıkmıştır.
Eğriçimen Yaylası : Koyulhisar'a 20
km. uzaklıkta ve 1700 metre yükseklikte bir yayladır. Eğriçimen, çam
ormanlarıyla kaplı nefis manzaralarıyla tabiatın bütün güzelliklerini
cömertçe gözler önüne seren gerçek güzellikler beldesidir. Yöre yapısı
itibariyle dağ turizmi için her türlü doğa imkanlarına sahiptir. Yörede
olan derelerde alabalık tutma imkanı olduğu gibi avcılığa meraklı
iseniz av yapma imkanınızda vardır. Tabiat cömertçe bütün
verebileceklerini bu yöreye vermiştir. İlkbaharda yeşilliğine doyum
olmadığı gibi sonbaharda renk cümbüşüne boğulan tabiat adeta insanı
büyülemektedir.
Sızır Çağlayanı : Gemerek'in Sızır
bucağına 1 km. mesafede ve Göksu Çayı üzerindedir. Zengin görsel
imkanlar sunan dinlenme yerinde, gazino ve çay bahçesi vardır. Yörenin
sıkça gelinen dinlenme yerlerindendir.
Çağlayanın bulunduğu Göksu Çay’ının kaynağı, bünyesinde Alabalık
tesisleri vardır. Göksü Çayının bazı kısımlarında Sazan türü balıklar
avlanabilir.
Paşa Fabrikası : İl merkezine 7 km.
uzaklıktadır. Suyu güzel, fazlaca ağaçlık bulunan dinlenme
yerlerimizdendir. Sıcak yaz günlerinde halkın ihtiyaçlarını
karşılayacak nitelikte düzenlenmiştir. Küçük bir şelale de mevcuttur.
Ethem Bey Parkı : İl merkezinde ağaçlık, çiçeklik ve her türlü imkanlarıyla iyi bir dinlenme yeridir.
Karaçayır : İl merkezine 27 km.
uzaklıkta ağaçlık ve halkın ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde
düzenlenmiş güzel piknik ve dinlenme yeridir.
Kale Parkı : Şehrin merkezinde
şehre egemen konumdadır. İyi düzenlenmiş ağaçlık ve çiçekliktir.
Gazinosu, lokantası vardır. İyi bir gözlem noktasıdır.
Şarkışla Göl Gazinosu : Şarkışla ilçesine 2 km. uzaklıktadır. Göl kenarında gazinosu vardır. Yöre bilhassa hafta sonunda iyi bir dinlenme yeridir.
Koyunkaya Mesiresi : İmranlı'ya 12
km. uzaklıktadır. Çam ormanlarıyla, temiz havzasıyla, su kaynaklarıyla
güzel bir dinlenme yeridir. Ancak gelenlerin ihtiyaçlarını karşılayacak
tesislerden yoksundur.
Ayrıca Gürün Gökpınar gölü , Hafik gölleri, Tödürge gölü önemli mesire yerlerindendir.
Sivas'ın bugünkü sınırları içerisinde yer alan Hafik Gölü, Pılır
Höyüğü, Zara Tödürge Gölü kıyısındaki Tepecik Höyüğü ile Kangal ilçesi
Çukur Tarla ve Kavak nahiyesi Höyük değirmeninde Prehistorik buluntular
elde edilmiştir. Yıldızeli Argaz Höyük ve çevresinde Kalkolitik çağ
(maden taş devri M.Ö. 5000-3500) ile Tunç Devri (M.Ö. 3000-1500)
buluntuları elde edilmiştir.
Sivas'ın yazılı tarihi M.Ö. 2000 yılı başlarında Hititlerle başlamakta
olup merkez Tatlıcak Köyü ile Uzuntepe Köyündeki Höyükler, Divriği
Maltepe Köyünde bulunan höyük ve Gürün Şuğul vadisindeki Hititçe
yazılar başlıca Hitit yerleşim alanlarıdır. Balkanlar üzerinden
Anadolu'ya gelen Frig’lerin Hititleri ortadan kaldırmaları sonucu
Sivas'ta Frig egemenliğine girmiştir. Frig yerleşimi Hitit yerleşim
alanlarının üst katlarında görülmektedir. Lidya’lılar zamanındaki
meşhur Kral Yolu da Sivas'tan geçmektedir.
Anadolu'daki Pers egemenliğinden sonra kurulan şehir devletlerinin
zamanla Roma İmparatorluğuna bağlanması sonucu, önemli yol kavşağı
üzerinde bulunan şimdiki şehir merkezinin iskan edildiği ve Sebasteia
adını aldığı görülmekte veya ilin isminin Hitit Kavmi olan sibasip
adından geldiği gibi, Roma İmparatoru Aguste tarafından şehre yunancada
şehir manasına gelen "Sebasteia" adının verildiği ve yine Selçuklular
zamanında üç değirmen anlamına gelen "Sebast" kelimesinden geldiği
rivayet edilmektedir.
Bu yörede Roma hakimiyeti tam olarak yerleştikten sonra şehre "Diyapolis" yani Mebud şehri adı verilmiştir.
Roma İmparatorluğu hakimiyetine giren şehir 395'te Doğu Roma (Bizans)
İmparatorluğuna ayrılan topraklar içerisinde kaldı.1509'da Anadolu'ya
giren Türkmen güçleri ve 1604'te Alparslan'ın önünden kaçan Selçuklu
şehzadesi Elbasan Sivas yöresinde kısa süre hakimiyet sağlamışsa da,
bölgenin Türk egemenliğine girmesi ancak 1071 Malazgirt Zaferinden
sonra gerçekleşti. Kısa bir süre Selçuklu hakimiyetinde kalan Sivas'ta
1075'te Danişmend Beyliği kuruldu. Danişmend Beyliğinin taht kavgaları
ile zayıf düşmesinden sonra Anadolu Selçuklularını yeniden birleştiren
I.Mesud, 1152’de Sivas'ı eline geçirdi.
Bizanslılarında karıştığı taht ve egemenlik kavgaları sırasında Anadolu
Selçukluları ile Danişmend’liler arasında sürekli el değiştiren Sivas,
1175'te II. Kılıçarslan tarafından kesin olarak Selçuklulara bağlandı.
Daha sonra İzzetdin Keykavus Sivas'ı başkent yapmış, uzun müddet
Sivas'ta kalarak günden güne genişleyen Sivas Şehri mamur edilmiş ve
1217 yılında Şifaiye Medresesini yaptırmıştır. İlim adamlarını Sivas'ta
toplayarak şehri büyük bir ilim merkezi haline getirmiştir, İzzetdin
Keykavus Türbesi" yaptırdığı medrese içinde bulunmaktadır.
1220 yılında İzzettin Keykavus ölünce yerine I. Aladdin Keykubat
hükümdar oldu. Bu dönem Anadolu Selçuklularının en parlak dönemi oldu.
Moğol istilasını dikkatle izleyen ve önlemler almaya çalışan Sultan
1224'te Sivas'ı surlarla çevirerek korunaklı duruma getirdi. Yerine
geçen II. Gıyasettin Keyhüsrev'in kötü yönetimi sırasında sıkıntı çeken
halk,1240 yıllarında ayaklanarak Sivas'ı yağmaladı. Selçuklu
askerlerinin sivilleri sindirmek için seferber olduğunu gören Moğollar,
Anadolu'yu ele geçirmek üzere harekete geçtiler. Gıyasettin Keyhüsrev'i
1243'te Kösedağı Savaşı'nda yenilgiye uğratan Moğol güçleri, 'Sivas'ı
işgal ettiler. Moğollarca bağımlı duruma gelen Selçuklular, Moğollar
tarafından kurulan İlhanlı Devleti ile idareye hakim olunmuş. Sivas ili
bu dönemlerde büyük bir gelişme göstererek önemli bir ticaret ve bilim
kenti olmuştur.
Anadolu'da yarım asır kadar devam eden İlhanlılar devrinde Vali
Demirtaş Sivas'a yerleşmiş ve istiklalini ilan ederek Sivas'ta uzun
yıllar saltanatını sürdürmüştür. Demirtaş'tan sonraki Sivas Valileri
sırayla, Alaattin Ertana oğlu Gıyaseddin Mehmet, Alaattin Ali ve oğlu
Mehmet Bey Sivas'ta saltanatı sürdürmüşlerdir.
Ali Bey'in ölümünden sonra yerine geçen yedi yaşındaki Mehmet Bey'i
Kadı Burhaneddin saltanatından uzaklaştırarak Sivas'ta kendi devletini
kurmuştur. Bu arada Kadı Burhaneddin Sivas'ı onarmak için birçok çaba
göstermiştir.
Kangal Balıklı Kaplıca; ülkemiz termal kaplıcaları içerisinde kendine
özgü bir yeri vardır. Tedavi özelliği itibari ile dünyada bir benzerini
bulmanın mümkün olmadığı kaplıca, ilmi ve tıbbi bir mucizeyi "Sedef
Hastalığını tedavi ederek" sergilemektedir.36-37 derece sıcaklıktaki
kaplıca suyunda bulunan balıkların mucizevi bir şekilde tedavi yöntemi
uygulaması bu kaplıcanın ününü ve özelliğini daha da artırmaktadır.
Çünkü, modern tıp da şimdiye kadar fayda görmeyen dünyanın her
yerindeki cilt hastalıkları için Kangal balıklı kaplıcası en son ümit
kaynağı olmaktadır.
Tahriş olmuş durumdaki veya herhangi bir enfeksiyondan oluşmuş cilt
dokusundaki yaraları; egzama, cerahatli sivilceler ve hatta tıpta
tedavisinin imkansız olduğu bilinen "Sedef" hastalığı gibi cilt
hastalıkları 2-10 cm. büyüklüğündeki Cyprinide (Sazangiller)
familyasından Cyprinion Macrostamus (Beni Balığı) ve Garra rufa (Yağlı
Balık) türündeki balıklar tarafından iyileştirilmekte ve izleri
kaybolmaktadır
Kaplıcada ilk kez yıkananlar ellerinde olmayarak tarifi mümkün olmayan
bir ürperti yaşarlar. Çünkü suya girer girmez, ince, kahverengi, gri,
bej rengindeki sazan ve kaya balığı türü balıkların hastanın etrafında
dolaşmaya ve ciltte hastalık belirtisi olan yerleri temizlemeye
başladıklarını görürler. Hastaların balıklara alışmaları 2-3 gün sürer.
Dişleri olmayan bu balıklar, 36-37 derece sıcaklıktaki suyun yumuşatmış
olduğu kabarık yara kabuklarını yavaş ağız (dudak) hareketleriyle
acıtmadan ve kanatmadan kopararak cilt pürüzsüz hale gelinceye kadar
temizler. Tedaviden olumlu sonuç alınması için üç hafta (21 gün)
süresince günde üç defa havuza girmek ve iki saat suda kalınması
gerekmektedir. Ayrıca, sabahları aç karına birkaç bardak şifalı sudan
içmeyi ihmal etmemek gerekir. Diğer taraftan yerden kaynayan su
içindeki kabarcıkla ve balıkların vücut üzerinde yaptığı darbelerle
vücutta bir gevşeme ve dinlenme görülmektedir. Tedavi tamamen yan
etkisiz olup, kesinlikle herhangi bir ilaç kullanılmamaktadır.
Kaplıcanın mülkiyeti Sivas İl Özel İdaresine ait olup, özel kişilere
ihale ile kiraya verilmektedir. Kaplıca bünyesinde iki ayrı motelde
toplam 120 yatak bulunmaktadır. Kamp ve karavan turizmine uygun olup,
150 adet çadır yeri mevcuttur. Bütün yıl hizmete açıktır (12 ay). Kamp
ve karavan yeri elektriği, çöp toplama bidonları, moteli, restaurantı,
gazinosu, bakkalı, manavı ve kasabı gibi yan üniteleri mevcuttur.